Bu ay inceleyeceğimiz oyunumuz Dreamfall. Kendileri, 2006 yılında çoğu kaynak tarafından yılın en iyi aksiyon oyunu olarak gösterilmiştir. Oyun olarak çok fazla bir aksiyonunu göremesek de, videoları, seslendirmeleri ve senaryosuyla bu nitelemeyi kesinlikle hak ediyor. Hikayede oradan oraya sürüklenirken ne geçen saatlerin farkına varabiliyorsunuz, ne de aldığınız nefesin. Şimdi bu oyunu böylesine etkileyici kılan özelliklere birlikte göz atalım:

Senaryo:

Oyuna, oyunun sonundaki videolara kadar birdaha hiç haber alamayacağımız bir karakterle başlıyoruz. Daha ne oluyor diyemeden de bu karakterle işimiz bitiyor zaten. Ondan sonra bambaşka bir dünyaya geçiş yazpıyoruz ve Zoe Castillo'yu yönetmeye başlıyoruz. Zoe, birçok genç kızımız gibi günleri monoton geçen, hayattan zevk alamayan ve sürekli bunalım takılan bir karakter. Babasıyla birlikte yaşıyor, ancak babası iş icabı sık sık şehir dışına çıktığı için çoğu zaman evde Wonkers'la (ki bu çok tatlı bir robot arkadaş) yalnız kalıyor. Yaptığı tek aktivite jimnastik salonunda karate eğitimi almak ve karate konusunda da gayet başarılı. İşte tam böyle bir ruh hali içindeyken, birden eski sevgilisi Reza (pembe dizi dediğinizi duyar gibi oluyorum), Zoe'den kendisi için küçük bir iyilik yapmasını (Haklısınız ben de yapmazdım =) ) istiyor. Tek yapması gereken bir paketi bir yerden alıp Reza'ya teslim etmek. Kolay, değil mi? Hiç de değil maalesef, sonra olaylar karışıyor, Reza ortalardan kayboluyor, Zoe ise Reza'yı bulmak için Dünya'nın, hatta dünyaların altını üstüne getiriyor. Böyle masum ve pembe dizi tadında başlayan bir olay öyle bir dallanıp budaklanıyor ki bize de gayriihtiyyari ağzımızdan çıkan 'aaaa, hadi yaaa, e o kadar da değildir herhalde' sözleri eşliğinde videoları izlemek düşüyor. Oyunun bir güzel özelliği de konuşmaları istediğiniz gibi yönlendirebilmeniz. Konuşmaların ortasında size karakterinizin neden bahsetmesini istediğiniz soruluyor. Bu sayede isterseniz sorular sorup aklınızdaki boşlukları doldurabiliyorsunuz, isterseniz de direk konuya girerek gereksiz konuşmalardan kurtuluyorsunuz. Oyunun sonu mu :) Orada ise sizi büyük sürpriz(ler) bekliyor.

Seslendirmeler ve Müzikler:

Oyundaki seslendirmeler çok gerçekçi ve anlaşılır. Dreamfall kadar telaffuza önem veren bir oyun daha bilmiyor, biliyorsam da hatırlamıyorum. Ortalama seviyede bir İngilizceye sahip olan herkes, birazcık dikkatli dinleyerek neredeyse her konuşmayı anlayabiliyor. Zaten konuşmalar ve videolar birlikte oyunun temelini oluşturuyorlar, bu yüzden ortalama bir İngilizce bilgisi de, oyunu oynamak için olmasa bile, oyundan zevk almak için gerekli hale geliyor. Oyunun müzikleri ise Magnet tarından yapılmış, ellerine de sağlık Magnet'in, çok güzel olmuş. Dört tane soundtrack olabilecek en güzel yerlere en güzel videolarla beraber yerleştirilmiş. Bu yerler de hep "bunu ben de yaşamıştım" dediğimiz videolara denk gelince, bizleri alıp götürüyor başka başka yerlere.

Grafik Modellemeleri:

Mekanlar çok güzel bir şekilde modellenmiş, zaten oyunda Dünya'nın heryerine gitmekle kalmayıp başka dünyaları da ziyaret ettiğimiz için bol bol mekan değiştirmek zorunda kalıyoruz. Burada göze çarpan bir nokta da şu ki Arcadia (bir bakıma rüyalar ülkesi) modellemeleri gerçekten rüyalar ülkesiyle gerçek dünyayı ayırabilecek kadar farklı. Karakter modellemeleri ise gerçeğe çok yakın yapılmış, bu gerçeklik hareketlerde daha da bir ön plana çıkıyor. Ayrıca çevredeki çoğu nesne en ince ayrıntısına kadar modellenmiş, zaten oyunun boyutuna bakınca videolar ve modellemeler hakkında fazlasıyla bilgi sahibi olabiliyoruz :)

Aksiyon mu ? Nerede?

Şimdi de yukarıda öve öve bitiremediğim oyunun (Hayır para falan almadım :) ) eksik yanlarına gelelim. Oyunun türü aksiyon - macera olmasına rağmen oyun oynarken neredeyse hiç macera yaşamıyoruz. Oyunun geneli, aralara serpiştirilmiş birkaç kapışmayı saymazsak, bir yerlerden bir yerlere yürümekle geçiyor. Ayrıca oyunu zevkli yapmak için bulmacalar yerleştirilmiş fakat bunlar da çok kolay olmanın yanında, bir kısmı da şehri birkaç kere boydan boya geçmeniz gerektiği için bir sürü zaman gerektiriyor. E hal böyle olunca oyunun ortalarına doğru, oyunu oynarken bir taraftan telefonla konuşmaya, ödev yapmaya, atıştırmaya falan başlıyorsunuz. Oyunun bir diğer çileden çıkan yeri de bazı gereksiz videolar. Pek saf kalpli Zoe kızımız her karşılaştığı kişiye başından geçen olayları biiir bir sıralıyor, tabii ki haliyle bir süre sonra videolarda da gerek oda içinde gerekse oda dışına kısa mesafeli geziler başlıyor.

Sonuç Olarak?

Dreamfall size hayatınızın en iyi senaryolarından birini sadece izlemek yerine içinde rol alma şansı sunuyor. Eğer zaman geçirecek birşeyler arıyorsanız ve oyunu bitirdikten sonra bir hafta boyunca "Ya abi hala inanamıyorum, bu kadar da olmaz ki!" diyerek dolaşmayı da göze alıyorsanız Dreamfall sizin için biçilmiş kaftan. Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle...