Resident Evil serisinin benim için yeri çok ayrıdır. 5. sınıf civarında “oynayanların korkudan delirdiği bir oyun” dedikodusunun çıkması ile CD’ci Amca’ya (adamın adını hiç öğrenemedim, benim için hep CD’ci Amca olarak kalmıştır) gidip “Abi zombi diye bir oyun varmış, o geldi mi size?” diye sormam bir oldu. Aldığım oyun Resident Evil 3: Nemesis idi ve ondan sonra yaptığım hiçbir yatırımdan bu kadar iyi dönüş alamamıştım. Başka hiçbir oyunun coop’u bu kadar zevkli olmadığı gibi (bkz: tek kişilik korku oyununu oynarken ikinci bir kişinin akıl vermesi, destek ve heyecan çığlıkları atması) ne yapmam gerektiğini, nereye gitmem gerektiğini çözmeye çalışırken İngilizcemi epey bir ilerletmişti. O zamandan beri hemen hemen her Resident Evil oyununu oynamaya gayret ettim.
Bu kısa özgeçmiş RE serisini ne kadar sevdiğimi özetliyor sanırım. Yine de birçok RE severin aksine serinin RE4 ile geçirdiği değişimi sevmiştim. 5’i çok sevmesem de nefret etmemiştim mesela. Tabi bir yandan da serinin o eski gizemli, karanlık ve ağır havasını, bulmacalarını özlüyordum. Ne kadar her yeni oyun çıkmadan önce Capcom “Seriyi köklerine döndürdük, aynı eskisi gibi olacak! Valla!” dese de bunun yalan olduğu yayınlanan her videodan belli oluyordu. Ancak Revelations öyle değildi! Klostrofobik mekanlar, karanlık atmosfer derken Capcom bu sefer verdiği sözde duracak gibi görünüyordu. Gerçekten öyle mi oldu peki? Öğrenmek için bizden ayrılmayın!
İncelemeye benim için en önemli kısımdan başlamak istiyorum, hikaye. Seri ile bir aşinalığınız varsa özellikle ilk oyunlarının ikinci sınıf korku filmi gibi hikayesi olduğunu bilirsiniz. Ancak seriye eklenen her oyun, bir puzzle parçası gibi, daha büyük bir resme eklenmiş ve ortaya birçok bilim kurgu eserine rakip olabilecek büyüklükte bir dünya çıkmıştır. Bu sebeple oyunlarını puzzle toplar gibi oynamak, her bir hikaye kırıntısının nereye “uyduğunu” görmek beni her zaman heyecanlandırmıştır. Resident Evil Revelations tam olarak 4. ve 5. oyunların arasında, 2004 - 2005 yıllarında geçiyor. Oyun Chris’in ve ortağı Jessica’nın görev sırasında ortadan kaybolması ve Jill ile yeni ortağı Parker’ın onları aramaları için en son bilinen pozisyonlarına, Akdeniz’in ortasındaki bir yere doğru yola çıkmaları ile başlıyor. Denizin ortasında buldukları Queen Zenobia isimli gemiye çıktıklarında tabi ki de bütün mürettebatının öldüğünü ve mutasyona uğradığını keşfederler. Bir yandan gemide neler olduğunu öğrenmeye çalışırken bir yandan da Terragrigia isimli, Akdeniz’de inşa edilen ve bir sene önce bio-teröristlerin saldırısı sonucu yok olan bir şehrin son anlarına tanık oluyoruz.
Genel olarak çok ahım şahım olmasa da hikayesi kötü değil ama bundan sonra ne olacak acaba diye merak ettirip haydi bir bölüm daha oynayayım dedirtmiyor. Evet, oyun yine RE4’ten beri olduğu gibi bölüm bölüm ilerliyor, buradaki tek yenilik her bölümün öncesine “Previously on Resident Evil Revelations…” diye başlayan, dizilerden bildiğimiz bir özet gelmiş. Bir iki hafta oynama fırsatınız olmazsa neler oldu diye hatırlatmakta gerçekten faydalı ancak oyunu zaten saatlerdir oynuyorsanız biraz sinir bozucu olabiliyor. Neyse ki start’a basarak bu kısımları geçebiliyorsunuz. Bu bölüm sistemi oyunun gerilimli ve aksiyonlu kısımları birbirinden ayırıyor. Jill ile oynanan bölümler genellikle gerilimli geçerken diğer karakterlerle oynanan bölümler aksiyon ağırlıklı olmuş. Tabi gerilim derken siz yine eski oyunlardaki gibi korkmayı beklemeyin. Oyun çok zor olmadığından bir süre sonra alışıp rahat rahat gezinmeye başlıyorsunuz ortalıkta. En zor kısım son boss dövüşü olmuş hatta oyunun geriye kalanına göre gerçekten zor olmuş.
Oyunu bitirdikten sonra bir de new game+ açılıyor. Bu oyun modunda sahip olduğunuz bütün silah ve geliştirmelerle yeni ve daha zor bir oyuna başlayabiliyorsunuz. Keşke oyuna başlarken bu ekstra zorluk seviyesini seçebilsek de oyun süresi biraz daha uzasa.
Revelations’ı bitirdikten sonra fark ettim ki bu hikaye olmasa da olurmuş, bu hali ile hiçbir soruyu yanıtlamıyor ve genel hikayeye bir katkısı yok. Tabi bundan sonra çıkacak oyunlarda hikaye devam edecek gibi görünüyor, o zaman bu fikrim değişebilir. Özellikle oyunun sonlarına doğru yapımcıların gerçekten de ilk oyunlardan esinlendiğini göreceksiniz, öyle ki bir çok sahne ve mekan çok tanıdık gelecektir. Bu sahneler hoş bir nostalji yaşatsa da sonraki oyunlarda tekrar etmeleri sıkacaktır.
Oynadığım oyunlardaki ikinci dikkat ettiğim unsur ile devam etmek istiyorum; kontroller ve genel olarak oyun mekanikleri. Ne yazık ki CirclePad Pro ile oynama fırsatım olmadı, fakat bu hali ile bile kontroller çok rahat ve içgüdüsel olmuş. Oyuna uzun bir süre ara verdikten sonra bu nasıldı diye düşünmeden direk devam edebiliyorsunuz. Aynı Mercenaries’te olduğu gibi burada da hedef alırken yürüyebiliyoruz. Yani üstümüze bir şey atıldığında ya da tükürüldüğünde vurmak veya kaderimizi kabullenip atılan şeyin bize çarpmasını beklemekten başka bir seçeneğimizin olması güzel.
3DS’in alt ekranı çok iyi kullanılmış. Buradan menüyü açabiliyoruz, silahları veya şarjörü değiştirebiliyoruz,haritaya bakabiliyoruz ve bir iki bulmacamsı şeyi çözebiliyoruz. Tabi silahları değiştimek için tek seçeneğimiz dokunmatik ekran değil, yön tuşlarını da (d-pad) bu iş için kullanabiliyoruz. Genellikle yön tuşları ile işinizi daha çabuk halledebiliyorsunuz. Direk silahlarla ilgili olmasa da oyunun gözüme çarpan en büyük eksisi düşmanların ölüp ölmediğinin anlaşılmıyor olması. Emin olmak için boşa bir mermi sıkmanız gerekiyor. Her bölüm sonunda ölme sayısı ve isabet oranı hesaba katılarak bir puan verildiğini düşünürsek bu durum oldukça can sıkıcı.
Harita kısmı ne yazık ki silahlar kadar başarılı olmamış. Oyun devam ederken altta alıştığımız gibi, mekanın şeması şeklinde, sadece bulunduğumuz bölgeyi gösteren bir harita var, o gayet güzel çalışıyor. Sıkıntılı kısım menüye girip bütün oyunun haritasını incelemeye ve gideceğiniz yer uzak ise nereye gideceğinizi çözmeye çalıştığınız vakit başlıyor. Yine aynı şema şeklindeki haritayı kullanmak yerine bütün koridorların ve hollerin üç boyutlu bir modeli tercih etmişler. Ancak sıkıntı şu ki ne baktığınız yön belli ne de gidebileceğiniz yollar. Bulunduğunuz yeri gösteren bir nokta var ama o da çok bir şey ifade edemiyor. Rastgele birkaç oda geçtikten sonra doğru yöne mi yoksa yanlış yöne mi gittiğinizi buraya bakarak belki tahmin edebilirsiniz.
Revelations’taki en büyük yenilik de sanırım Genesis denilen, tarayıcı görevi gören bir alet. Bu aletin yardımı ile sağda solda gizlenmiş mermileri, green herb’leri bulabildiğimiz gibi düşmanları da tarayabiliyoruz. Düşmanları taramak bize doku örneği kazandırıyor, bu doku miktarı %100’e ulaşınca da bir green herb ile ödüllendiriliyoruz. Oyun süresini biraz daha uzatsa ve değişiklik yaratsa da, bir süre sonra, her on adımda bir durup aleti açmak sıkabiliyor, ki oyunda bazı ekstraları açmanız için bulmanız gereken 30 tane “el izi” olduğunu hesaba katarsanız ve benim gibi %100 bitirmeye kasarsanız Genesis ile epey bir içli dışlı olmanız muhtemel.
Revelations’ın tek kişi oynandığını öğrenince çoğunlukla ortak ile ilerlediğimizi bildiğimden ve RE5’teki yapay zekayı hatırladığımdan bu konuda çok ön yargılıydım. Ancak oyuna başladıktan sonra durumun o kadar vahim olmadığını fark ettim. Yapay zeka çok gelişmiş olduğundan değil tabi, 5’teki gibi mermileri ortak kullanmadığımız için yanımızdaki adamın mermisiz kalmasından ya da saçma sapan yerlere sıkmasından korkmamıza gerek kalmadığı için. Tabi bu yanınızda adam gezdirmeyi büyük ölçüde anlamsız kılıyor, özellikle de düşmanlar onu çoğunlukla görmezden geldiği için. Ama bu şekilde hem senaryo biraz daha tutarlı oluyor (“Aman tanrım, hepimiz öleceğiz! Haydi ayrılalım!” gibi bir durum yok en azından) hem arada bir iki ateş ediyor, hem de konuşmalardan bir şeyler öğrenebiliyoruz.
Gelelim oyunun en göze çarpan yerine; grafik ve atmosfer. Bir yerlerde yapımcıların “The Mercenaries 3D’den çok şey öğrendik, bu tecrübe Revelations’ı geliştirirken çok işimize yaradı.” dediklerini okudum. Bunu en iyi grafikleri karşılaştırınca görüyorsunuz. Uzaktaki düşmanların kesik kesik hareketleri gibi göze batan hiçbir pürüz kalmamış. Resident Evil Revelations bugüne kadar çıkmış en iyi grafikli 3DS oyunu olabilir. Bu grafiklere bir de loş gemi koridorları ve 3D efekt eklenince hele ki karanlık bir odada kulaklık ile oynuyorsanız atmosfere çok fena kaptırabiliyorsunuz. Standard 3D ayarının yanı sıra menüleri kurcalarsanız bulabileceğiniz derinliği çok fazla arttıran ekstra bir 3d ayarı da var.
Seslendirmeler genel olarak oldukça başarılı. Tabii ikinci sınıf korku/aksiyon filmi elementleri de unutulmamış, bazı diyalogları diyalogları duyunca derin bir "üff" çekeceksiniz.
Son olarak bahsetmek istediğim “Raid Mode” denilen, Mercenaries yerine gelen bir mod. Mantık yine Mercenaries’te olduğu gibi yüksek skor almak olsa da burada sonsuz düşmanlar yok. Çoğunlukla amacınız bir yerden başka bir yere gitmek. Bölümler oyundan bildikleriniz olsa da düşman sayısı daha fazla. Düşmanların bazıları daha güçlü veya daha hızlı olabiliyor. Düşmanları vurduğunuz yere göre puan alıyorsunuz, bu ve daha önce bahsettiğim her bölümden sonra aldığınız puanlarla da yeni silahlar ve geliştirmeler alabiliyorsunuz. Puanların ve silahların yanı sıra karakteriniz seviye de atlıyor ve daha güçlü silahlar kullanabilmeye başlıyorsunuz.
Yine Mercenaries’te olduğu gibi her bölümden önce oyundan bir karakter seçip silahlarını özelleştirebiliyorsunuz. Seçeceğiniz karaktere göre kullanabileceğiniz silahlar da değişiyor. Açıkçası bu modu, sonsuz düşman konseptini sevmeyen birisi olarak, Mercenaries’ten daha çok beğendim. Raid Mode’u tek başınıza oynayabileceğiniz gibi internetten veya wifi üzerinden coop da oynayabilirsiniz.
Oyunu bitirme süresi yaklaşık 9 saat ama new game+, Raid mode ve bilmem kaç tane düşmanı Genesis ile tara, oyunu green herb kullanmadan bitir, bütün el izlerini bul gibi mini görevler de eklenince Resident Evil Revelations’ın sizi 30 saat kadar oyalaması mümkün.
Sonuç olarak Resident Evil Revelations birkaç sıkıntısı olmasına karşın son zamanlarda çıkan en iyi Resident Evil oyunu. Serinin takipçisi olsanız da olmasanız da aksiyon oyunlarını seviyorsanız ve bir 3DS’iniz varsa kaçırmamanız gereken bir yapım.
- Grafik
- Güzel kontroller
- Atmosfer
- Eski oyunlardan bolca esinlenmiş
- Biraz daha gerilimli olabilirdi
- Düşmanların öldüğü anlaşılmıyor
- Harita çok kötü
- Hikaye akılda kalıcı değil
- Müzikler akılda kalıcı değil
Grafik 10/10 Ses 8/10 Oynanış 9/10 Hikaye 8/10
Toplam 8.75